Murat Gülsoy

Murat Gülsoy'la İlk Temas

17.08.2021
Murat Gülsoy'la İlk Temas

MURAT GÜLSOY’LA İLK TEMAS

Murat Gülsoy durmaksızın üreten bir edebiyatçı olmanın yanı sıra edebiyatın kendisini tartışan; yazarın okur ve metinle ilişkisine eleştirel yaklaşımlar getiren bir yazar aynı zamanda. Kimi zaman derinlemesine incelemelerle kimi zaman da edebî metinler aracılığıyla edebiyatın bildik sınırlarını genişletmeye çalışıyor. Hatırlatmak adına söylenebilir ki sınırları genişletmenin yolu onları ihlal etmektir. Murat Gülsoy’da bu ihlallerin ve non-konformizmin gerilimlerini izleyebiliyoruz. Bu gerilimlerin Türkiye edebiyatı açısından ufuk açıcı bir işleve sahip olduğunu söylenebiliriz.

Murat Gülsoy’un eserlerinde sadece içinde yaşadığımız zamanın ruhu değil başka zamanların ve hatta zamansızlığın ruhu da iz bırakıyor. Mekânlar, coğrafyalar ve insanlar farklı birçok kurgunun içinde bu izlerin peşinde kendi hikâyesini arıyor. Bu arayışta benzerlikler arasındaki sıkı ilişkinin aslında ne kadar zayıf, farklılıklar arasındaki kalın çizgilerin nasıl da geçirgen olduğunu anlatan olaylarla karşılaşılıyor.

Son yirmi yılda hatırı sayılır sayıda kitabı yayımlanan Murat Gülsoy’un eserleri arasında seçim yapmak zor olsa da deneme, öykü ve roman gibi farklı türde beş kitaptan oluşan liste şöyle:

602. Gece

Kurgusal tartışmaların spesifik örneklerle güçlendirildiği, Murat Gülsoy’un roman ve öykülerinin yapısal ipuçlarını veren bir kitap 602.Gece. Borges’in, “Seçilmiş Kurmaca Olmayan Yazılar” kitabındaki Binbir Gece Masalları’na dair bir anekdotundan ve kendi deyimiyle Tanpınar-Atay-Pamuk hattından yola çıkarak kurmaca üst-kurmaca karşılaştırmaları ile realist, modern ve postmodern roman tartışmaları yürütüyor Murat Gülsoy bu kitapta.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Geçmiş Zaman Elbiseleri” öyküsü, Oğuz Atay’ın “Demiryolu Hikâyecileri”  ve diğer birkaç öyküsü ile Orhan Pamuk’un kimi konuşma ve yazıları üzerine derinlemesine incelemeler yaparak yürütülen bu tartışmaların, edebiyatın kendi üzerine düşünmesi çabalarına önemli bir katkı olduğu söylenebilir.

 

Gölgeler ve Hayaller Şehrinde

Bir gazeteci olarak İkinci Meşrutiyet’in ilanı sonrası İstanbul’a doğru yola çıkan Fuat’ın hikâyesini anlatıyor Gölgeler ve Hayaller Şehrinde. Fuat, Fransa’daki arkadaşına mektuplar yazıp kopyalarını da bir deftere kaydediyor. Defteri sahafta tesadüfen bulan avukat, yıllar sonra mektupları Türkçeye çevirip yayımlatıyor. Bu ana kurgu içinde Fuat’ın Alex’e yazdığı mektupları okuyoruz romanın devamında.

Dönemin politik atmosferini Fuat’ın gelgitli ruh hali üzerinden okurken, bir yandan da İstanbul’daki toplumsal hayatın canlı örneklerini izleyebiliyoruz.

Annesi Fransız, babası Türk olan Fuat’ın yolculuğu kendi aidiyetini sorguladığı bir yolculuğa dönüşüyor aynı zamanda. Gölgeler ve hayaller şehrine giderken Alex’e yazdığı şu cümle Fuat’ın ruh halini özetleyecektir: “Sanki 21 yaşında İstanbul’u fethetmeye gitmiyordum da beni yutmaya hazırlanan bir Çin ejderinin ağzında kaynayan alevlerin girdabına doğru sürükleniyordum.”[1] Tarihî romanlara, hakkını vererek bir yenisini eklediğini söyleyebiliriz Murat Gülsoy’un.

Öyle Güzel Bir Yer ki

Öyle Güzel Bir Yer ki, Murat Gülsoy’un son romanı. Roman, bir grup lise arkadaşının yıllar sonra, başkarakter olan Kerem’in antika dükkânında bir araya gelmesiyle başlıyor. Sırasıyla: “Dükkânda” , “Motelde”, “Parkta”, “Hastanede” ve “Yıkımda” isimli beş bölümü beş kez tekrar eden bir döngüyle devam ediyor.

Eski aşklar, nefretler ve kırgınlıkların çevrelediği Kerem’in, Hülya’ya olan aşkı ve melankolik ruh hali romanın ana izleğini belirliyor. İzleklerden bir diğeri antikacı dükkânı ve Yaşlı Yahudi’nin hikâyesi. Kerem’in aşkta yaşadığı saplantı antika dükkânı söz konusu olduğunda suçluluk duygusu ve vicdan hesabına dönüşüyor. Geçmişini sırtında taşıyan Kerem’in o geçmişin altında kalmama çabası, yıkımlarla gitgide büyüyen bir öfke halini alıyor.

İnsan-mekân ilişkisini canlı bir şekilde tarif eden roman kimi güncel meseleleri de fona alarak güçlü bir anlatı sunuyor.

Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık

Murat Gülsoy Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık’ta,  kurmacanın kapsamlı bir incelemesini sunuyor okurlara. Her zaman kurmacanın sınırlarında dolaşan bir yazar olarak; kurmacayı, kurmacanın unsurlarını, kurmacanın gerçekle ilişkisini ve daha birçok konuyu inceliyor kitapta.

Yazma hevesinde olanlara yöntemsel bir doğrultu sunuyor. Bu yöntemsel doğrultuyu Yusuf Atılgan, Sait Faik, Tomris Uyar ve Ayfer Tunç gibi kimi yazarların metinleri ile kendi yazarlık deneyimlerinden yola çıkarak çiziyor.

Her zaman kurmacanın sınırlarında dolaşan bir yazar olarak Murat Gülsoy, o sınırlardaki tehlikelere ve imkânlara da işaret ediyor Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık aracılığıyla.

Âlemlerin Sürekliliği

Kitap “Âlemlerin Sürekliliği” ve “Diğer Hikâyeler” isimli iki bölümden oluşuyor. İlk öykü olan “Âlemlerin Sürekliliği” yazmayı planladığı öyküyü bir türlü yazamayan bir yazarı anlatıyor. Bu uzun öykü için, “yazılamayan öykünün yazılmış öyküsü” diyebiliriz. Sonraki bölümde ilk öykünün kaynaklık ettiği diğer yedi hikâye yer alıyor.

Murat Gülsoy’un öykünün ortasına bıraktığı boşluk, yani yazılamayan öykü, yazar-karaktere gezinebileceği geniş bir alan sağlıyor. İkinci bölümdeki hikâyeler de bu boşluktan doğuyor.

Kurmaca içinde kurmaca ve birbiriyle bir şekilde bağlantılı öyküler kitabın sıkı bir bütünlüğe kavuşmasını sağlıyor.

Bora Murat Pektaş

 

 


[1] Murat Gülsoy, Gölgeler ve Hayaller Şehrinde, Can Yayınları, İstanbul, 2017, s. 19.

 
Murat Gülsoy

 


Diğer Blog Yazıları

Tümünü gör