Ahmet Cemal

Ahmet Cemal’in Ardından

17.08.2021
Ahmet Cemal’in Ardından

Susmayan bir edebiyat adamını, Ahmet Cemal’i kaybettik. Hayatını, Lanetlenmiş Ağustosböcekleri kitabına yazdığı önsözden bir kesitle, kendi sözleriyle anıyoruz:

 

(...) Hayatın anlamına gelince, kanımca bu konu ne fazla büyütülmeli ne de hayatla bağlantıyı kesecek ölçüde soyutlaştırılmalı. Bu bağlamda bilinmesi en çok önem taşıyan nokta belki de şudur: Hayatın genel anlamı diye bir şey yoktur; her hayatın kendine özgü bir anlamı vardır ve o hayatın sahibinin insan ve birey olmak adına asıl yapması gereken, hayatın anlamını kendisiyle ilintisiz soyut düzlemlere sürüklemek değil, fakat kendine düzenleyeceği yolculuklar aracılığıyla kendi hayatının anlamına varabilmektir.

Kendi hayatının yalnızca yaşayanı değil seyircisi de olabilmek, işte bu yüzden çok gerekli.

Ben, kendi hayatımın bir dönüm noktasında, hayatla ölüm, yaşamakla yaşamamak arasında sanki bir kararın arifesine vardığımı düşündüğüm bir gece, bunu yaptım. Hayatımı, başkasınınmış gibi seyre daldım.

Ve durduğum yerde epey bir süre sonra anladım ki, ben hayatımı o âna kadar çok pahalı yaşamışım...

 

Adı Ahmet, soyadı Cemal.

O da benim gibi, bir ittihatçı Paşa’nın torunu ve ölünceye kadar alkol bağımlısı bir babanın oğlu. Bugün bile tam anlayamadığı nedenlerden ötürü, babasının ailesince hep dışlanmış. Hem de öylesine dışlanmış ki, örneğin baba tarafından üçüncü kuşaktan bir kız üye ülkenin en zengin sanayicilerinden birine gelin giderken, büyük otellerden birinde yapılan düğüne bile aileden sayılıp çağrılmamış. Sonradan kulağına gelenlere bakılırsa, belki düğüne giyecek doğru dürüst bir takım elbisesinin olmayabileceğinden, dolayısıyla da o zengin düğününe yakışmayacak bir pejmürdelikle ortalıkta dolanabileceğinden korkulmuş.

(...)

Üniversitede çalıştığı yıllardan birinde, resmî görevi dolayısıyla kendisinden “mal beyanında” bulunması istenmişti.

Ama adaşım, böyle bir beyanda bulunamadı.

Ve kendini bildi bileli hep çeviri yapmak, yazı yazmak, öğrenci yetiştirmek gibi, en azından bilinen anlamda “mal” üretmeyen işlere saplanıp kalmış biri olarak, bu son olay, yani kendisinden mallarını yazılı olarak beyan etmesinin istenmesi karşısında, neyin mal sayıldığı, neyin sayılmadığı, “çulsuzluğun” ne olduğu ya da olmadığı konusunda bir defa daha kafası karıştı.

(…)

Kendini hep kitaplarla ilgili çalışmalara, hep ülkesinin kültürüne, hep öğrencilerine adamak uğruna kendince ödediği, kimi zaman, belki de çoğu zaman çok ağır gelmiş, fakat, belki de bir tür mazoşizmin etkisiyle, ağırlaştığı ölçüde onun için mutluluk ve doyum kaynağı olmuş onca bedeli de mal beyanı bildiriminde ne borç ne de alacak hanelerine yazabilirdi.

Adaşım, bomboş bıraktığı formun altına sadece tarih koyup imzasını atmıştı.

 

Yıllar sonra, yetmiş bir yaşını geride bıraktığım gün, internetimin “Gelenler” kutusunda şu mesajı buldum:

 

Merhaba,

Yeni yaşınızı kutluyorum.

Yaşanmaya değer bir ömür sürmenizi diliyorum. “İyi ki yaşadım, iyi ki yazdım, iyi ki çevirdim,” diyebileceğiniz bir ömür.

Hani sıklıkla hatırlatırsınız ya, “Üzerinde düşünülmeyen bir hayat, yaşanmaya değer bir hayat değildir,” diye. Sizin, yaşanmaya değer bir ömür yaşadığınızı düşünüyorum.

Nereden mi biliyorum? Şu anda size bu mektubu yazarken, masamda duran Zweig’ın Montaigne denemesi, karşımdaki rafta duran Niteliksiz Adam ciltleri, bırakın size, asıl bize, “İyi ki yaşadı Ahmet Cemal,” dedirtiyor. Daha ne ki...

Hep “Kıyıda”, hep “Giderayak” yaşadığınızı düşündünüz, biliyorum, belki de öyleydi.

Ama nasıl yaşarsanız yaşayın, bir taşra kentinde / minicik bir evdeki kütüphanede Zweig’lar, Kafka’lar, Canetti’ler, Lukács’lar, Bachmann’larla bir dünya sunulduysa eğer bana...

Bu Ahmet Cemal sayesindedir.

O halde, iyi ki doğdunuz...

Şeref Bey’i bilmem ama Ahmet Bey hep burada olacak, kitaplığımda, kütüphanemde...

 

Ahmet Çınar

Okurunuz

 

Bu mesajı okuduğumdan beri, hayatımda belki de ilk kez, geride kalan yetmiş bir yıl boyunca çektiğim tüm sıkıntılara ve yoksulluklara, sırtıma yüklenmiş onca ezikliğe rağmen, aslında ne kadar varlıklı yaşamış olduğumun bilincine böylesine güçlü̈ bir biçimde vardım.

Ve artık kendim hakkında çok iyi bildiğim, çok emin olduğum bir şey var: Bir defa daha yaşamak elimde olsaydı eğer, noktasına virgülüne dokunmadan yine bu hayatı yaşamayı, böyle yaşamayı seçerdim!

 

AHMET CEMAL

Moda, Mart 2012

 
Ahmet Cemal

 


Ahmet Cemal Eserleri


Diğer Blog Yazıları

Tümünü gör