Carol Dyhouse, Gösteriş, Feminizm, Kadınlar

Güzel Değiliz, Çirkin Değiliz, Kızgınız!

17.08.2021
Güzel Değiliz, Çirkin Değiliz, Kızgınız!

Kadın dediğin prenses olmalı, kırılgan, zarif... Güzel kokmalı, güzel giyinmeli, gösterişli olmalı... Ama sadece erkeğin “istediği ölçüde”. Tüylerini de erkeğin istediği ölçüde almalı, makyajını da erkeğin istediği ölçüde yapmalı. Kadın tabii ki güzel olacak... Ama sadece erkeğin müsaade ettiği nebzede.

“Kadın olarak doğmak, erkeklerin mülkiyetinde olan özel, çevrelenmiş bir yerde doğmak demektir,” diyor John Berger (Görme Biçimleri, Metis Yayınları, 2016). 1920’lerden günümüze kadın kimliğinin tarihini anlatan Glamour yani Gösteriş kitabında Carol Dyhouse,  bu çevrelenmiş alanda “kadınlığın” erkeğin beğenisi ve zevki üzerinden biçimlendiğini gözler önüne seriyor. Gösteriş algısını tüketim toplumuyla ilişkilendiren kitap, kadın için üretilen tüketim ürünlerinin aslında kadının değil, erkeğin gözetilerek üretildiğini vurguluyor.

“Gösteriş”in tarihi kadın üzerinden şekilleniyor, gösterişli olabilmek için gerekli ekipmanlar kadın tarafından kullanılıyor. Bununla beraber kadın, erkek için güzelleşiyor. 1920’lerden, yani “uçarı kızlar” çağından itibaren reklam, moda, sinema, müzik piyasası kadının gösterişi üzerinden ilerliyor ama bu gösteriş kadından ziyade erkek egemen bakış açısıyla sunuluyor. Bu yüzden basit bir reklam filminden bir elbiseye, ruja kadar kadınla ilgili birçok şey aslında erkek için üretiliyor. Ataerkil bir bakış açısıyla kadın tüketicinin özgüven eksikliğini kullanarak gösteriş kavramı “geliştiriliyor”.

Elbette gösterişin tarihi, gösterişe başkaldıran kadınları da içeriyor. Kadının kendisine (özellikle kendine saygısına ve bedenine) bir hakaret olarak görülen bu gösteriş kavramı (üreticilerin ve reklamcıların ataerkil bakışı) 1980’lerde feminist yazının üretimini artırıyor. Özellikle Naomi Wolf (The Beauty Myth [Güzellik Miti]) ve Susan Faludi (Backlash: The Undeclared War Against Women [Geri Tepki: Kadınlara Karşı İlan Edilmemiş Savaş]) öne çıkan yazarlardan. Wolf’a göre reklamlardaki ev aletlerine sahip olan kadınların sevinçten kendilerinden geçmesi ve baştan yaratılmaya yönelik ürünler, kadında yetersizlik, kendinden nefret etme duygularını tetikliyordu. Wolf; aslında gösterişin çok insani bir duygudan var olduğunu söylerken, kavramı yeniden tanımlayarak kadın üzerinde bu derece “yıkıcı olmasını engelleyebiliriz”i savunuyor.  Faludi ise 1970’lerde yükselişe geçen özgürlük hareketinin ve feminist düşüncenin 1980’lerde gösterişin geleneksel bir dişiliğe dönüştüğünü ve ataerkilliğin gösteriş kavramında daha da vurgulanmaya başlamasını eleştiriyor.

Bazı feminist yazarların kavramı “kadınsı çekicilik reçeteleri” olarak eleştirmesi üzerine aktivistler tartışmayı siyasi arenaya taşıyarak bir aktivist broşürde yazdığı gibi “Güzel değiliz, çirkin değiliz, kızgınız!” sloganıyla birçok eylem düzenliyorlar. 1960’larda kadın özgürlük hareketinin yükselişe geçmesiyle özellikle medya, feminist aktivistleri “sutyen yakıcılar” olarak tanımlamaya başlıyor; 1968’de Atlantic City’de Miss America Yarışması’nda aktivistler sahnede sutyen yakmak istiyor ve bir koyuna Miss America tacı takıyorlar. 1970’te ise Londra’da düzenlenen Miss World Yarışması’nda feminist aktivistler bu kez sahneye duman bombaları, un ve broşürler fırlatılıyor. Böylelikle kadın özgürlük hareketinin gerçekleştirdiği eylemlerle kapitalizm ve ataerkil düzenin yarattığı gösteriş algısı giderek daha küçük düşürücü bir hal almaya başlıyor.

 

Esasında bu başkaldırıyı sadece aktivistler yapmıyor. Gösterişin göbeğindeki kadınlar da bu kavramı farklı biçimlerde yorumlayarak onunla bir nevi dalga geçiyor, ona karşı çıkıyor, onu görmezden geliyor ya da gösterişi erkek odağından çıkarıyor. En önemli örneklerden ikisi de Prenses Diana ve Madonna olarak örneklendiriyor Dyhouse: Prenses Diana’nın bir hayır davetinde giydiği derin dekolteli siyah elbisesi, Prens Charles için rahatsız edici. Diana’nın Charles karşısında tereddütlü duruşu yıllar sonra artık biten ilişkilerinin ardından katıldığı bir etkinlikte giydiği elbiseden çok farklı değil; ancak bu defa tereddütlü bir Diana değil, gösterişiyle başkaldıran bir Diana var. Madonna gösterişli ve aykırı giysileri, tavırları ve hatta klipleriyle ahlakı “gösterişli” bir şekilde yerle bir ediyor. Arzulu olmayı tüm ihtişamıyla ataerkil bakış açısının tam anlamıyla gözüne sokarak, utanan terbiyeli kadın figürüne meydan okuyor.

Madonna, Billboard Yılın Kadını 2016 Ödülü’nü kabul ederken yaptığı konuşmada, bu yerle bir edişin arka planında yaşadığı zorluklara kısmen değinmiş, toplumun ahlak anlayışını sorgularken bile  kadınla erkeğin eşit olmadığını vurgulayarak şöyle demişti:

... Ama gerçek ilham perim David Bowie’ydi. Onda hem erkek hem kadın ruhu vücut buluyordu ve bu tam benlikti. Bowie bana hiçbir kural olmadığını düşündürdü. Ama yanılmıştım.

Hiçbir kural yoktur – eğer erkekseniz. Eğer kızsanız, oyunu kuralına göre oynamak zorundasınız.

Elbette Madonna kurallara da oyuna da meydan okuyarak “erkeğin olmasını istediği şey” olmayı reddetti, hâlâ da reddediyor. Kapitalizmin de katkısıyla sahte ve ataerkil bir gösteriş algısı kadın tüketicinin özgüven eksikliğini kullanarak geliştirilirken, başkaldıran kadınlar bu bozuk sistemin kalıplarını gün geçtikçe yıkıyor; kadınlar güçlendikçe de o bilindik gösteriş kavramı yerini bambaşka bir anlama bırakıyor...

 

 
Carol Dyhouse
Gösteriş